Yenice Karabük Zonguldak kayın Gürgen Porsuk Akçaağaç Mithridates
Yenice Ormanları’nı görmeyi nereden kafama taktım hatırlıyorum. Bu yaz ortasında Çamlıhemşin Yaylalarını gezerken oraların sonbaharda nasıl sarardığını ballandıra ballandıra anlatanlar vardı. “Sen buraları bir de sonbaharda gör” diyenler az değildi. Merak uyandırıyor tabi. Fotoğrafla uğraşan tanıdıklardan da sık sık duyduğun Yedigöller, Abant, Küre Dağları bir de Borçka Karagöl övgüleri var. “Sarı rengi görmek yetmez, fotoğraflamak da lazım. Sarı rengi git de sen Karagöl’de gör…” Bitmek tükenmek bilmeyen ego şişinmelere sırf biraz bilgi almak için katlanmak gücüme gidiyordu ama kimseyi eleştirmeye gelmiyordu.
Yaz ortalarından itibaren sarı rengin ortaya çıkmasına kadar olan sürede sık sık nereye gidebileceğimi düşündüm. İnternetten araştırıyorum. Foto bloglarını karıştırıyorum. O kadar çok lüzumsuz şey yazılıp çizilmiş ki. İki yer üzerinde karar kıldım. Borçka ve Küre Dağları. Başladım planlamaya. İnternet taranacak. Oralarda fotoğraf çekenlerden tavsiyeler alınacak. Nerede kalınır, nereye gidilir gibi lojistik konuların üzerinde ısrarla durulacak. Vakit de yok. Sonbahar hızla ilerliyor.
Ormanların sararmaya başladığı dönem olan Ekim sonu Kasım başı özellikle fotoğraf görselliği açısından ilgi çekici olan zaman aralığıydı. Geçen yıl sonbahar fotoğrafı çekmek için Antalya bölgesinde sayılı yerler olan Kasnak Meşesi Ormanı ve Kovada Gölü’nde çekim yaptığımı hatırlıyorum. Sonuç çok başarılı değildi. Hem çekim için çok az vakit vardı hem de yeterli ekipmanım yoktu. Orada ağaç çeşitliliği çınar, kavak ve birkaç yabani meyve ağacının dışında esas renk veren kayın, gürgen gibi ağaçlar Likya ve Pisidia bölgelerinde yok. Sedir ve kızılçam ağırlıklı bitki örtüsü sararmıyor. Meyve ağaçlarının olduğu Korkuteli ve Elmalı platosunda dağınık tek tük ağaçlara rastlanıyor. Yaprak döken ağaçların esas anayurdu Karadeniz. Sonbahar renkleri için adres Karadeniz hiç kuşkusuz. Ama neresi?
Bunun cevabını da internet araştırmaları sırasında buldum. Yenice Ormanları. Küre Dağları çok daha geniş bir alana yayıldığı nedeniyle onu ikinci bir ziyarete bırakmaya karar verdim. Önemli olan karar vermekti. Yenice ormanları Karabük’e otuz kilometre uzakta idi. Antalya’dan Karabük’e ancak otobüsle gitmek mümkündü. Bu da neresinden baksan sekiz dokuz saatlik bir otobüs yolculuğu demekti. Çocukluk yıllarımda tren, gençlik yıllarımda otobüs daha sonra da uçak yolcusu olmuştum. En son neredeyse kırk sene önce şehirlerarası otobüse binmiştim. Sekiz saatlik yolculuk gözümde büyüyordu. O kadar yolu gitmeye değecek miydi? Oraya gitmeden bunu anlamanın imkanı yoktu.
Karar verildiğine göre ilk iş kalacak yer bulmaktı. Hemen “Ms. Google” a müracaat etmek en akıllıca yoldu. Yenice kelimesini tarattığımda karşıma öncelikle blog yazıları çıktı. 972,000 sonuç tek tek bakılacak gibi değil. Öncelikle bir bölge haritası gerekiyor. Taramada ilk karşıma çıkan Yenice Kaymakamlığı web sitesi. Kaymakamlık bir de kitapçık yayınlamış. Doğa yürüyüş parkurları hakkında geniş bilgi verilmiş,haritalanmış ve GPS koordinatları verilmiş. İyi ve kapsamlı bir çalışma. Kitabın İngilizcesi de var. PDF olarak internetten indirilebiliyor. http://www.yenice.gov.tr/ync/
Yıldıray Lise’nin Yenice kaynakçası:
- Demirel, E. 2009. Yeşil sığınak: Yenice Ormanları. Skylife Dergisi. Kasım 2009.
- Eken, G., Bozdoğan, M., İsfendiyaroğlu, S., Kılıç, D.T., Lise, Y. (editörler). 2006. Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları. Doğa Derneği. Ankara.
- Lise, Y. 2005. 9 Sıcak Nokta: Yenice Ormanları. National Geographic Türkiye Eki. Nisan 2005.
- Lise, Y. 2007. Orman Denizinde Sonbahar. Skylife Dergisi. Ekim 2007.
- Yazı ve güzel fotoğraflar için:http://www.cevreciyiz.com/akademi/default.aspx?SectionId=315
Karabük il Haritası
Kaymakamlığın sayfasında ayrıca bölgeyi 360 derece gösteren haritalar ve videolar var.
Yürüyüş parkurları rotaları.
Yenice konusunda yine de kısıtlı bilgi olduğunu söylemeliyim. Elde edebildiğim ek kaynaklar da aşağıdaki linklerle özetlenebilir.
- https://yildiraylise.wordpress.com/2010/08/14/turkiyenin-dunyaya-armagani-yenice-ormanlari/
- http://ersindemirel.blogspot.com.tr/2011/01/yenice-ormanlari.html
- http://www.cografya.gen.tr/tr/karabuk/
- http://www.skylife.com/tr/2009-11/yenice-ormanlari
Bütün bu taramalara karşın kalacak yer bulamamıştım. Linklerde sözü edilen otel ve pansiyonların telefonları cevap vermiyordu. Dolayısıyla eski usule dayanarak “bir tanıdık” arayacaktım. Birkaç saat süren tarama sonucunda önce “facebook” da aktif bir grup buldum. “Dağlar ve Bayırlar” grubu.
https://www.facebook.com/daglarbayirlar/?fref=ts
Yenice ormanlarının değişik bölgelerinden fotoğraflar gözüme çarptı. Bu iz yeterliydi. Hemen mesajlaştık. İsmini bile bilmediğim ama fotoğrafını gördüğüm grup moderatörü arkadaş bana yardımcı olacağını bildirdi. Yenice Belediyesi’nde görevli Aşkın Uzunkara’nın bölgeyi çok iyi bilen bir rehber olduğundan söz etti ve telefon numarasını verdi.
https://www.facebook.com/askinuzunkara?fref=ts,
Aradığım bağlantı kurulmuştu. Aşkın Uzunkara gerekli bilgileri verdi ve yardımcı olacağını söyledi. On Kasım tarihi için sözleştik. Heyecanlı bekleyiş sürerken kaynak taramaya devam ettim. Ne mi buldum?
Çıkardığım notlar şöyle:
Yenice Karabük ilinin sınırlarında bulunan anıt ağaçlarıyla ve yaban hayatıyla ilgi çeken bir kasaba. Kasabadan geçen Yenice nehri ya da Filyos deresi Köroğlu ve Ilgaz dağlarından gelen çayların toplandığı bir nehirdir 228 km sonra Karadeniz’e dökülmektedir.
Kent Ormanı ve anıt ağaçlar 15-30m yüksekliğine kadar ulaşabiliyor. Ağaç türleri çoğunlukla kayın, akçaağaç ve meşe türleri. Ayrıca Çınar, Kavak, Kızılağaç, Karaağaç, Şimşir, Gürgen, Dişbudak, Porsuk, Ihlamur ağaçlarına da rastlamak mümkün.
İngilizce söylersek : Oak(meşe), Beech( kayın) Yew (Porsuk), Maple (akçaağaç) Elm( Karaağaç), Fraxinus (Dişbudak)
Bölgede görülmeye değer yerleri sıralarsak:
- Kızılkaya Vadisi
- Şeker kanyonu
- Kel tepe
- Gökdere tabiat parkı
- Sorgun Yaylası
- Göktepe Yaylası
- Kelemen
- Karakaya
- Çit dere
- Kavaklı
Yenice tarihçesini nedense resmi olarak 1461 yıllarından başlatıyorlar. Cenevizlilerden teslim alınan bölge tarihi esas itibariyle geriye doğru giderek Bizans, Pontus, Lidya, Bergama, Pers, Hitit kronolojisine göre takip edilebilir. Bunun için bölgede ayrıca bir araştırma yapmak gerekli. Karabük üniversitesi bu araştırma için en ideal yer. Özellikle ormancılık alanında Türkiye her şeyde olduğu gibi ormanların korunması konusunda asırlar öncesinden geliyor. 1983 yılında devletin ormanların korunması konusunda bir kanun çıkarmasıyla yarı yarıya yok edilen ormanların bir kısmının kurtarılmasının yolu açılıyor. 2873 sayılı Milli Parklar kanunu bir nebze olsun tahribatı durdurabiliyor. Asrın başında yüzölçümünün yüzde ellilerine varan orman varlıkları seksen yılda yüzde yirmi altılara kadar düşüyor. Bu korkunç tahribatın hızını kaybetmiş olsa da maalesef devam ettiğini söylemek gerekir. Kasıtlı yangınların ve aşırı tomruk üretiminin önüne geçmek için güçlü siyasi yaptırımların devreye girmesi gerekiyor. Orman köylüsünü memnun etmek için aşırı tomruk üretimine izin veren siyasi erkin dizginlenmesi gerekiyor. Bu paradoksu çözmek hiç te kolay değil.
Artık seyahat için hazırdım. Otobüs biletimi aldım. Yanıma alacaklarımın check-list’ini yaptım. Kamera sırt çantam ve küçük bir valiz işimi görecekti. Bu seyahatin olmazsa olmazı kameram, yürüyüş botlarım ve yağmurluğumdu. Aşkın Uzunkara ile son bir teyit telefonu yaptıktan sonra yola çıkma hazırlıklarımı tamamlarken Metro otobüs şirketi yetkilisinden bir telefon aldım.
“Efendim, teknik bir arıza nedeniyle Antalya-Karabük direk seferini yapamıyoruz. Sizi Ankara üzerinden aktarmalı götüreceğiz.”
Bu en az iki saat gecikme demek. Seyyahlığın cilvesi. Çaresiz kabul ettim. 19:30 da başlayan Yenice yolculuğu ertesi gün saat 10:00 civarında Yenice’ye varışımla tam olarak on dört buçuk saat sürdü. Yolda kendi kendime kızıyorum. Böylesine yorucu bir seyahate değip değmeyeceğini bile tahmin edemediğim bir noktadayım. Aşkın Uzunkara orman içindeki kanyona bakan Alego butik otelden söz etmişti. Otel kapalıymış. Onun yerine şehirdeki Gözde pansiyonda kalacakmışız. Jip de kiralayamıyoruz. Onun yerine Yenice belgeseli çekimleri yapan Sırt Çantam dergisi yetkilisi İsmail Şahinbaş’ın programına monte olacak mışız. İsmail Şahinbaş da onlarla birlikte çekim yapmamda bir sakınca görmemiş. Ne mutlu bana.
Gözde pansiyon, lokanta, pansiyon ve düğün salonu olarak hizmet veren bir aile işletmesi. Anayolun üzerinde. Beton yığını. İki yıldız bile alamayacak durumda. Çaresiz katlanacağız. Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Hayalini kurduğum Yenice seyahati yavaş yavaş bir lojistik kabusa dönüşüyor. Bu kabusu daha fazla anlatmak istemiyorum. Yok farz ediyorum. Aksi taktirde içinden çıkılamayacak bir engel olarak karşımda duracak.
Pansiyon odası evlere şenlik. Banyoda Allahtan sadece sıcak su var. Ucuz malzemenin yahnisi. Sıcak bir duşla kendime geliyorum. Hava kapalı ve çisentili. Fotoğraf için hiç te uygun bir hava değil. Aşkın Uzunkara ve İsmail Şahinbaş gecikmeli olarak beni almaya geliyorlar. Çıkıyoruz. Orman çok yakın. Kıvrıla kıvrıla çıkıyoruz. İlk kare fotoğrafı çekerken karmaşık duygular içindeyim. Bu renk şöleni bu sarı rengin imparatorluğu inanılır gibi değil. Sanki Vincent Van Gogh 1885 yılında buralara gelmiş de ölmeden önce bu ağaçları boyamış. Neden bu orman bana Van Gogh’u çağrıştırdı diye düşünüyorum. Tablolarında kullandığı sarı renk tonu olabilir mi? Ya da ormandaki küçük kız veya sarı çiçekler tablosu mu? Van Gogh’un sonbahar tablolarının hepsi sarı renkli değil. Dört ağaç tablosu kırmızıya dönüşen yaprakları betimliyor. Bir başka sonbahar ressamı da Claude Monet. Monet’in sonbahar tabloları da 1870 yıllarından. Tabiatın renk cümbüşünün yaşandığı sonbahar ünlü ressamların ilgisini çekiyor. Fırçasına güvenen her ressam bir sonbahar tablosu boyamak ister. Aynen kamerasına güvenen her fotoğrafçının sonbahar fotoğrafları çekmek istemesi gibi.
Sis basmış kayın ormanının güneş ışığında nasıl pırıl pırıl parlayacağını düşünüyorum. Sarının turuncunun ve yeşilin tüm tonları birbirinin içinde. Ormanda yılkı atlarına rastlıyoruz.
İsmail Şahinbaş’la ortak tanıdıklarımız var. TRT’ye İZ TV’ye belgeseller çekiyormuş. Yenice belediyesiyle de bir belgesel film için anlaşmışlar. Belediye bu belgeselle Türkiye’deki doğa severler arasında farkındalık yaratmak istiyormuş.
Ormanın derinliklerine doğru girdikçe bu yolculuğa çıkmakla isabet ettiğimi anlıyorum. Artık ne otobüs yolculuğu, ne pansiyonun yıldızları ne de bulutlu gök önemli. Sarı rengin derinliklerine battıkça içimden bir coşku yükseliyor. Bu kadar yoğun sararma ancak kayın ormanlarında olurmuş. Aşkın Uzunkara uzun uzun anlatıyor. Ormanı anlatmaya çalışıyor. Oysa bu ormanı anlatmak çok zor. Yılkı atlarının orada DSİ’nin mühendisleri bazı ölçümler yapıyorlar. Ormanın belirli yerlerinde göletler oluşturmayı planlıyorlarmış. Ayrıca HES projeleri de varmış. Her güzelliğin ortasında olduğu gibi bu sarı rengin dünyasını da yok etmeye yönelik tuzaklar kuruluyor. Devlet doğal kaynakları korumak yerine onları hızla tüketerek paraya çevirmek adına tuzaklar kuruyor.
Hava kapalı da olsa ormanların rengini yakalamaya çalışıyorum. Uçsuz bucaksız, göz alabildiğine uzanan bu vadiler, tepeler anıt ağaçlarla dolu. Orada konuştuğumuz yaşlı bir ormancının söylediğine göre eskiden en az yüz yüz elli yıllık ağaçlar kesilirken şimdi otuz kırk yıllık ağaçlar kesiliyormuş. Anladığım kadarıyla ağaç kesimi ormanın kendini yenileme katsayısının fersah fersah üstünde cereyan ediyor. 1985 yılında yayınlanan bir makaleye göre bölgede yolların geç açılması nedeniyle Yenice ormanları günümüze kadar intikal edebilmiştir. Otuz metreye varan boylarıyla kayın ve yirmi metrelerde olan akçaağaç ve porsuk ağaçları endemik türler olarak günümüze kadar ulaşmış durumdaymış. Makalenin sonuç bölümünde Hüseyin Aksoy şu çıkarıma yer veriyor:
“Yenice’deki Meşe ve Porsuk bâkir orman kalıntıları, yol ağının geç açılması nedeniyle bugüne ulaşabilmiştir. Bu eşsiz bâkir orman kalıntıları, hemen orman rezervi (tabiatı koruma alanı) statüsüne sokulmalı ve kesin koruma altına alınmalı, yerli ve yabancı ormancılar için doğa laboratuvarları olarak bilimsel araştırmalara açık tutulmalıdır. Ayrıca bütün Türkiye ormanlarında tüm doğal orman vejetasyonunu temsil yeteneğinde, öncelikle bâkir orman kalıntılarından oluşan, bâkir orman kalıntısı bulunmayan orman vejetasyon tipleri için ise doğa ormanlarında alınacak bir orman rezervleri ağır kurulmalı; bunlar kanun ve yönetmeliklerle kesin koruma altına alınarak ormancılık bilim ve araştırmalarının hizmetine sunulmalıdır. Türkiye ormanlarının bâkir orman ya da doğa ormanı karakteri, yol ağının geliştirilmesi sonucu gittikçe azalma ve kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan, gecikmeden hemen işe başlamak gerekmektedir.”Doç. Dr. Hüseyin Aksoy, İ.Ü. Orman fakültesi, O.F. Dergisi Seri B, 1985 Sayı 1
Böylesine muhteşem bir ormanı hızla tahrip eden kişiler aslında devlet görevlileri. Her kaynağı hızla paraya tedavül etme hırsı onlara altın yumurtlayan kazları da kestiriyor. Farkında değiller. Aslında umurlarında olduğunu da sanmıyorum. Ormanına sahip çıkmayı görevi olarak görmeyen Yenice halkı geçim derdinde. Fukara halk çıkış yolunu ormanda arıyor. Kaderleri kömür madenlerinde toz yutmakla demir çelik fabrikasında ateş solumak arasında titriyor. Kaymakamlık ve belediye doğa turizmini bir geçim alternatifi olarak sunmak istiyor ama altyapı yetersizliğinin farkında değiller. Otuz sekiz kilometre uzaklıktaki Safranbolu gerek yatak kapasitesi gerekse de yetişmiş insan potansiyeli açısından çok daha cazip. Bölgeye gelen turistler Safranbolu’da kalıyor Yenice ormanlarını günü birlik ziyaret ediyormuş. Bu durumda Yenice’nin turizmden para kazanması çok zor.
Yenice Ormanları milli park statüsünde olmadığı gibi koruma alanı kapsamında da değildir. Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi’nin yayınladığı Doç. Dr. Sabri Ünal imzalı Yenice Fauna raporunda genel bir değerlendirme ve fauna detayları verilmektedir.[1]
“Ülkemizde 1958 yılından günümüze kadar 808 172 hektar alanı kapsayan 36 Milli Park ilan edilmiştir. Milli Parklara ilaveten koruma alan statüsünde; toplam 69 505 hektar alanı kapsayan 17 adet Tabiat Parkı, 34 adet Tabiatı Koruma Alanı, 102 adet Tabiat Anıtı ilan edilmiştir. 2005 yılı sonu itibariyle 3 adet Yaban Hayvanı Üretme İstasyonu, 18 adet Yaban Hayvanı Üretme Yeri, 83 adet Yaban Hayvanı Geliştirme Sahası mevcut olup, bunlara ait toplam korunan saha büyüklüğü 2 369 177 hektardır.
Yenice Ormanları, anıt niteliğindeki ağaçları, karışık doğal yaşlı ormanları, derin vadileri, akarsu ekosistemleri ve barındırdığı yaban hayatı çeşitliliğiyle Avrupa’nın biyolojik çeşitlilik açısından en değerli alanları arasında yer alıyor. Bir ağaç müzesi niteliğindeki bu ormanlar, Bu ormanlar, WWF’ nin (Dünya Dolayı Koruma Vakfı) 1999’da belirlediği, acil olarak korunması gereken ve dokuzu Türkiye’ de bulunan 100 orman alanından biri olmaktadır. Türkiye’nin en büyük blok ormanlarından biri olan ve uçsuz bucaksız bir orman denizini andıran Yenice sıcak noktası, Batı Karadeniz Bölgesi’nde, yaklaşık 75.000 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. ”
Yine aynı rapor kapsamında bölgede endemik olarak bulunan çok çeşitli bitki ve hayvan türlerinin envanteri çıkarılmıştır. Memeliler sınıfında Ursus arctos Linnaeus – Boz ayı, Canis lupus Linnaeus – Kurt, .Canis aureus Linnaeus – Çakal, .Vulpes vulpes Linnaeus – Kızıl Tilki, Felis silvestris Schreber -Yabani kedi, .Mustela nivalis Linnaeus – Gelincik, Capreolus capreolus Linneaus – Karaca, Cervus elaphus Linnaeus – Kızıl Geyik, Sus scrofa Linnaeus – Yaban Domuzu, Kelebek türleri arasında . Parnassius apollo (Apollo Kelebeği), . Orman Güzelesmeri (Erebia medusa), Çokgözlü Eros Mavisi (Polyommatus eroides,). Kuş türleri arasında Yarıyakalı sinekkapan (Ficedula semiturquata), sürüngenler sınıfında Su Yılanı (Natrix tessellata). (Triturus vittatus) Bantlı Taraklısemender örnek olarak veriliyor.
Yaban hayatı için hayati önem taşıyan odunsu bitki türleri arasında ise aşağıdaki taksonlar listeleniyor:
- Doğu kayını (Fagus orientalis L. ),
- Meşe türleri (Quercus petraea (Mattuschka) Liebl. subsp. iberica (Steven ex Bieb.) – Quercus pubescens Willd.),
- Yabani elma (Malus sylvestris Miller),
- Alıç (Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers., Crataegus monogyna Jacq. subsp. monogyna),
- Üvez (Sorbus torminalis (L.) Crantz var. orientalis (Schön.-Tem.) Gabr.),
- Ahlat (Pyrus elaeagnifolia Pallas subsp. elaeagnifolia),
- Çakal eriği (Prunus spinosa L.),
- Muşmula (Mespilus germanica L. ),
- Ağaç mürver (Sambucus nigra L. ),
- Gilaburu (Viburnum opulus L. ),
- Fındık (Corylus avellana L. var. avellana, Corylus colurna),
- Kızılcık (Cornus mas L. ),
- Papaz külahı (Euonymus europaeus L.),
Çalı türleri olarak verilen liste de oldukça kapsamlı:
- Tavşan elması (Cotoneaster nummularia Fisch. & Mey.),
- Sarı çiçekli yasemin (Jasminium fruticans L.),
- Kuşburnu (Rosa pulverulenta Bieb. Rosa canina L.),
- Böğürtlen (Rubus canascens DC. var. canescens),
- Ateş dikeni (Pyracantha coccinea Roemer.),
- Hanım tuzluğu (Berberis vulgaris L.),
- Karamuk (Berberis crataegina DC.),
- Kartopu (Viburnum lantana L.),
- Kurtbağrı (Ligustrum vulgare L.)
Kaynak: Yenice Fauna raporu, Doç. Dr. Sabri Ünal, Kastamonu Üniversitesi orman fakültesi, Aralık 2012
Yukarıdaki fotoğrafı Subatan yaylası kayalıklarından çektim. Bulut denizine bakarken kanatlanıp uçmak geldi içimden. Kayalıklardan uçup karşıdaki yamaçlara kadar uçabilsem diye düşündüm. Eğer “drone” kamera olsaydı bir nebze o duyguyu yaşayabilme imkanım olurdu. Sabahın erken saatlerinde toplanan bu bulutları biraz sonra esecek olan rüzgar dağıtacaktı. Ama rüzgar çıkana kadar fotoğraf çekebilirdim. Doğanın doyumsuz güzelliği karşısında hiç kimse konuşmuyor. Herkes kayıtta. İlerde kayalıkların orada avlanan bir kızıl şahinin çığlığı yankılandı. Birden Pontos Kralı 6. Mithradates Eupator’u düşündüm. Roma’ya karşı kırk dört yıl savaşan Pontos kralı. Romalılara teslim olmak istemeyen bu toprakları vermek istemeyen ve yıllarca bu kanlı savaşı sürdüren kral. Murat Arslan’ın doktora tezinden okuduğumu hatırlıyorum 6. Mithradates’in direnişini. Hazin bir hikayesi var bu savaşın.
İhanetlerle dolu kırk yıl. Likyalılar ve diğer şehir devletleri Roma ile birlik olup Pontos Kralı 6. Mithradates’e karşı savaşıyorlar. Bu sadakatleri karşılığında Roma tarafından ödüllendirilen Likyalılar ve diğer Anadolu şehir devletleri eğer 6. Mithradates’le birlik olup Romalılara karşı savaşsalardı bugün bu toprakların çok farklı bir halkı olabilirdi. Roma’nın ünlü komutanları birbiri ardından Pontos Kralı 6. Mithradates ile savaşmışlar. Murat Aslan bu dönemle ilgili belgeleri düzenleyerek oluşturmuş doktora tezini. Doğu Karadeniz bölgesi Pontos Krallığının topraklarıydı. Romalı komutan Sulla Küçük Asya vilayeti diktatörüydü. Aldığı kararlar Roma senatosu tarafından da onaylanıyor ve kalıcı olarak uygulamaya alınıyordu. Sulla Küçük Asya’nın fethini aslında Likya, Lidya, Frigya ve Kilikya bölgelerindeki şehir devletlerini Mithradates’e karşı kullanarak sağlamıştır. Sulla Roma için savaşanları ödüllendirmiş, savaşmayanları şiddetle cezalandırmıştır. Öte yandan Roma yanında savaşan şehir devletlerini fırsat buldukça Mithradates de cezalandırmıştır. Sonu gelmeyen ihanetler zinciri M.Ö. 80 yıllarından itibaren bir yangın gibi tüm Anadolu topraklarını kavurmuştur. Paflagonya adı verilen Yenice’nin de içinde bulunduğu coğrafyada geçen iki bin yılda olup bitenlerden seyrettiğim bu dağların mutlaka haberi olmuştur. Vadilerin kanyonların içinden geçen büyük orduların ilerleyişini görür gibiyim. Kanyonun içinden geçen Mithradates’in ordusu Eskipazar (Hadrianapolis) yakınlarında Sulla’nın ordusuyla karşılaşıyor. Yer gök kan gölüne dönüyor. Çığlık atan şahinin ataları o savaşları mutlaka görmüştür.
Karabük Valiliği’nin web sitesinde bölge tarihi ile ilgili bilgiler var. Bu bilgilerin zaman içerisinde derlenerek arkeolojik kazılarla belgeleneceğini düşünmek istiyorum.
“Frigler döneminde Ovacık ve Eskipazar ilçeleri yerleşmeye konu olmuştur. Ovacık Kışlaköy’de bulunan günümüzde yıkılmış olan Hesem Değirmeni’nin kapısındaki yapı taşı ile Eskipazar Asar Antik Yerleşim (Kimistene) yerinde bulunan boyalı Frig seramikleri bu dönemin izlerini taşır. Büyük İskender’in Anadolu’ya girmesiyle yörede Helenistik dönem yaşanmaya başlanmıştır. İskender’in ölümünden sonra bölgede bağımsız bir Paflagonya devleti kurulmuştur. Ancak ömrü uzun sürmeyen Paflagonya, Pontus Krallığının egemenliğine girmiştir. Bölgede M.Ö: 64 yıllarına kadar karışıklıklar hüküm sürmüştür. Karabük ve çevresinde Roma döneminden kalma birçok yapı, mezar ve yerleşim alanı bulunmaktadır. Roma döneminin yöremizdeki en önemli yerleşim alanı Eskipazar sınırlarındaki, Hadrianopolis ve Asar (Kimistene) antik yerleşim yerleridir. Eskipazar ilçesinde bulunan 20’ye yakın Grekçe yazıttan yöreye ilişkin çok ilginç bilgiler öğrenmekteyiz.”
Kaynak: http://www.karabuk.gov.tr/ortak_icerik/karabuk/Men%C3%BC/Karabuk-Safranbolu_folklor22.pdf
Yenice ormanlarının en yüksek tepesi “Keltepe” olarak biliniyor. İki bin metreye yakın yüksekliğiyle çok kar yağan bir bölgeymiş. Tepeye yaklaşırken kar gördük. Az da olsa artık kar yağışı başlamıştı. Sonbahar renkleriyle kar beyazının kontrastı çok güzel. Heyecanlanıp çekimlere başlıyoruz. İnanılmaz detaylar var. Kar her şeyi değiştiriyor. Sararıp düşen yaprakların kar üzerindeki görüntüsünü yakalamaya çalışıyorum.
Yenice Ormanlarının tamamını görmek için aylar gerekiyor. Sayılı günümü daha iyi değerlendirmek amacıyla belgesel çekim ekibiyle dolaşmayı sürdürüyorum. Esas itibariyle bu ormanların ana teması jeneriği dalga dalga sararan kayın ağaçları. Yapraklarını dökmeyen köknar(göknar) ve porsuk ağaçları da sarıların arasında yeşil renk tonları oluşturuyor.
Sayılı gün çabuk geçiyor. Yenice ormanlarını görmek ve fotoğraflamak için geldiğim için çok mutluyum. Özellikle de bu seyahatin zor lojistiğinde bana yardımcı olan Aşkın Uzunkara ve belgesel yapımcısı İsmail Şahinbaş’a müteşekkirim. Artık yolcu yolunda gerek uzun bir yolum var. Bir başka coğrafyada görüşmek dileğiyle.
Yavuz Çekirge
Antalya 17 Kasım 2015
[1] Kaynak: Yenice Fauna raporu, Doç. Dr. Sabri Ünal, Kastamonu Üniversitesi orman fakültesi, Aralık 2012